PELGA AŞİRA BALABANU - BALABAN AŞİRETİ WEB SİTESİ
   
  PELGA AŞİRA BALABANU - BALABAN AŞİRETİ WEB SİTESİ
  20. YÜZYIL'DAN ÖNCE BALABAN AŞİRETİ
 

 

20. YÜZYIL’DAN ÖNCE BALABAN AŞİRETİ[1]

 

OSMANALI DEVLETİ’NİN KURULUŞUNDA BALABANLILAR

 

      Diğer Türkmen boylarıyla aynı kadere sahip olan Kayı Boyu, Moğol istilası ve Selçuklular’ın aşiretleri iskan politikası nedeniyle Horasan taraflarından Anadolu’ya, Anadolu’nun Batı kısmına doğru geldiler ya da getirildiler. Kayı Boyu’nun Moğol istilasından dolayı kaçıp, diğer Türkmen boylarıyla birlikte Anadolu’ya göç ettiği ve Osmanlı devletinin Kayı boyu tarafından kurulduğunu vurgulayan tezin (tezlerin) bilimsel gerekçelere dayanmadığı iddia edilmektedir. Bu iddia Fuad KÖPRÜLÜ’ye aittir[2]. Fuad KÖPRÜLÜ, Osmanlı Devleti'nin Türkmenler’in Kayı adındaki küçük bir aşiret parçasının başında bulunan Osman tarafından kurulduğunu belirtmektedir.  Osmanlılar’ın temelinde Gaziler olduğunu iddia etmektedir.  Anladığımız kadarıyla Gazilik’ten kasıt Alp-Erenlik ya da Gaziyan-ı Rum denilen ve çoğunca Heterodoks İslam inancındaki kolonizatör Türkmen dervişleri ve onların yönlendirdiği Türkmen gruplarıdır. Aynı olgu Balkanlar’ın fethinde, Balkanlar’ın İslamlaşması ve Türkleşmesi’nde de önemli bir rol oynamıştır.  Nitekim Osman Bey, Şeyh Edebalı, Orhan Bey ve 1. Murad’ın Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murad gibi  Vefai-Babai tarikat ulularıyla olan ilişkileri, Proto-Kızılbaş Türkmen[3] gruplarının Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında ne denli önemsendiğinin bir göstergesi olsa gerektir[4].  Bu noktada Cengiz ORHONLU'nun tespitlerini aktaralım: 

      "Kuruluş devrinde dikkati çeken vakıa, bazı tarikat mensubu olan birçok dervişin ıssız yerlere yol boyunca zâviyeler, tekkeler tesis etmeleridir; Batıya doğru ilerleyen Osmanlı kuvvetlerinin ardından, hattâ onlarla birlikte gelen bu dervişler zâviye tekkeler inşa edip, daha sonra benzeri iskân mahallinin temelini teşkil etmişlerdir.  15. ve 16. yüzyıla ait Osmanlı tahrir defterlerinin tetkiki sırasında Batı Anadolu ve Rumeli topraklarında, Ahi ve Baba gibi tarikat mensuplarının taşıdığı lâkaplarla başlayan köy isimleri tespit edilebilmektedir; bu isimler o köylerin kurucuları hakkında fikir verebilecek evsaftadır[5].”

 

            Bir önceki paragrafta adı geçen Osmanlı padişahlarının da Heterodoks İslam inanç sistemi içindeki bir örgüt olarak anılan Ahi örgütüne bağlı oldukları bildirilmektedir[6].  Ahilik’e bağlanması, maksatlı siyasi (Heterodoks-İslam inancındaki Türkmen grupların sempatileri kazanmak gibi) bir taktik miydi yoksa kendiliğinden olan bir olay mıydı?  Bu soruların cevabını verebilmek oldukça güç.  Ancak Şeyh Edebalı, Abdal Musa, Abdal Murad gibi Heterodoks-İslam’ın önderlerinin verdiği destekten dolayı, Osmanlılar’ı oluşturan Türkmen boylarının içinde önemli oranda, yine bu inanç sistemine bağlı birçok boy mensuplarının olduğu kanısı uyanıyor. Bu noktada Mehmet ERÖZ’ün bir tespitini aktaralım:

“Toroslar’da 90 yaşlarında Cuppala Mustafa Ağa’dan aldığımız bir şiirde bu kelimeyi görüyoruz:

 

Türkmen mayaları çekildi

Üçmayaneli’ne döküldü

Ben bir guşuka tüyüm tümen döküldü

Gadir Mevlam sen yarılga Şah İsmail’i

 

Bu şiir yakın yıllara kadar birçok Türkmen aşiretinin Alevi olduğunu gösteriyor.[7]” Mehmet ERÖZ’ün tespiti, geçmişte sanıldığından daha fazla miktarda Kızılbaş (Heterodoks-İslam inancındaki Türkmen)  nüfusunun olduğu kanısını da uyandırıyor.

 

      Kayı boyunun Batı Anandolu’da yerleşmiş olması, Bizansalılar’la uğraşmak zorunda kalması anlamına geliyordu.  Bir uç beyliği olarak Batı Anadolu’daki hâkimiyeti oldukça güçlenen Osmanlı Beyliği, 1296 yılında bağımsızlığını ilan etti.  Bizans’a karşı güçlenmesinde yardımcı unsurlardan biri de Bizans’ın kendi içinde yaşadığı çalkantılar, karışıklılar  olabilir[8].  Osmanlılar’ın başında bulunan Osman Bey, bu tarihten sonra devlet kurumlarını düzenlemeye çalıştı.  1299 yılında da Osmanlı Devleti kuruldu[9].

 

      Osman Bey Bursa’yı ele geçirmek için Bursa Kalesine saldırdı[10].  Kalenin saldırıyla ele geçemeyeceğini anlayınca kale yakınına  iki hisar yaptırdı[11].  Böylece Bursa Kalesi’ne dışardan erzak ve yardımcı kuvvet gelmesini önlemeye çalışacaktı.  Yaptırdığı hisarlardan birine kardeşi Gündüz Bey’in oğlu Akdemir’i (Aktimur) diğerine de Akdemir’in adamlarından Balabancık’ı yerleştirdi.  Bu hisarı Balabancık yönetti.  Burayı 12 yıl tutarak Bursa’nın düşmesini kolaylaştırdı[12].  Ancak Balabancık’ın Balabanlılar ile ne ilişkisi var ya da bu ilişkiyi nasıl kurduk?

 

SAVCI BEY OLAYI ve BALABANLILAR

 

      Tarihin karanlık sayfalarından biri de 1. Murad’ın küçük oğlu Savcı Bey’in (Savcı Çelebi[13] ya da Bizans’ta Savapolos Savcı[14] olarak da geçer.)  babasına karşı ayaklanmasıdır.

 

      Balaban Bey (İnce[15] ya da Deli Balaban[16] olarak da geçer), Osman Bey’in Bursa kuşatması için yaptırdığı iki hisardan birinde görevledirdiği kumandanlarından Balanbancık’ın oğludur. Balaban Bey Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın maiyetinde idi. Süleyman Paşa’yla birlikte Rumeli’ye geçmişti[17].  Süleyman Paşa’nın ölümünün ardından -1. Murad’ın hükümdarlığı sırasında- Evrenos (Evrenüz) Gazi’nin maiyetinde gazalara çıkmıştır:

1. Murad, veziri Hayreddin Paşa’ya emretti: “Varın, Evrenüz ile o illeri fethedin” dedi.  Evrenüz, Gümülcine’yi uç edinip otururdu.  Büre’yi (yahut Büze) İsketeye’yi (yahut İstekye), Marulya’yı fethetmişti.  Haracını Murad Han’a gönderirdi.  Daha başka memleketlere de hücum ederlerdi.  Deli Balaban’ı Serez’in üzerine bırakmışlardı.  Kuşatıp oturdu[18].

 

      1386’da Sofya dolaylarını ele geçiren kuvvetleri kumanda ettimiştir.  Birinci Kosova savaşında bulunmuştur[19].

 

      1. Murad’ın dört oğlu ve bir kızı olmuştu.  Kızının adı Nefise, en büyük oğlu Bayezid, diğerleri Yakup, Savcı ve İbrahim idi[20].  Savcı Bey, babası 1. Murad’a karşı ayaklandı. Bizans’ta da bir takım karışıklıklar sözkonusu idi.  Andronikos, babası İoannes’e karşı olumsuz bir durum sergilemekteydi[21].  Savcı Bey ayaklandığında 1. Murad Rumeli’ndeydi[22].  Ayaklanma öncesi Bizans kralı 5. İoannes’te başkentten (İstanbul) ayrılmış ve yerine oğlu 4. Andronikos’u krallığın başına bırakmıştı[23]. Savcı Bey ayaklandığında ise İoannes Balıkesir civarında idi[24]. Ancak bu kez Andronikos babasına muhalefetini ve hoşnutsuzluğunu açıkça baş kaldırarak gösterdi.  Savcı Bey,  Bizans imparatoru İoannes’in İstanbul’da bulunan büyük oğlu Andronikos ile birleşti.[25].  Savcı’yı Rumlar’dan ve Türkler’den oluşan kalabalık sayıda yandaş desteklemekteydi. İoannes Balıkesir civarında olduğundan ayaklanmanın bastırılması için, İstanbul’a daha yakın olan 1. Murad ile anlaştı.  1. Murad İstanbul surları yakınında Apikridium’da isyancıları dağıttı.  İoannes, oğlunun 1373 Mayıs’ı sonunda teslim olmasını sağlamayı becerdi. Savcı Bey Dimetoka’ya kaçtı.  Savcı Bey’in babası tarafından dize getirilmesi ancak 1373 Eylül’ü sonunda gerçekleşebildi.  1. Murad oğlunu kör ettirip öldürttü. İoannes’in de oğlu Andronikos’un ve onun küçük yaştaki oğlu İoannes’in gözlerini kör ettirsin diye ısrar etti.

 

      Oğulların babalarına karşı giriştiği bu tuhaf ortaklaşa ayaklanmanın ardında yatan gerçekler, 15. Yüzyıl tarihçilerinin belirsizlikler içindeki anlatımlarında gömülüdür.  Savcı Bey’in çıkartığı ayaklanmayı, babası 1. Murad’ın yerine geçme olasılığı olan diğer kardeşleri tarafından öldürülme korkusuna bağlayanlar vardır.  Bazı yazarlar da annesi Hıristiyan olduğu için Andronikos ile birleştiğini ileri sürerler[26].  Peki bütün anlatılanların Balabanlılar ile ne ilgisi olabilir?

 

            İlk olarak yukarıda zikredilen olgulardan bazılarını sıralayalım. Bunlar: İnce Balaban, Savcı Bey ve Dimetoka.  Abtullah Ziya KOZANOĞLU’nun Savcı Bey adlı tarihi romanı, bahsettiğimiz olguları içeren bir romandır.  Herhangi bir roman olduğunu zannetmiyoruz.  Bunun sebebi, bu olayların Balabanlılar tarafından bilinmesidir. Ancak Abtullah Ziya’nın bu bilgileri hangi kaynaktan aldığını tespit edemedik. “Savcı Bey Olayı ve Balabanlılar” başlığı altında anlatıklarımızın neredeyse aynısı bu kitapta bulunmaktadır.  Tarihi romanlarıyla bilinen yazar belli ki, tarihin arka sokaklarında kalmış böylesi olayı oldukça derinlemesine irdeleyip bir takım enstantaneler katarak romanlaştırmış.

 

      Şu ana kadar incelediğimiz kaynaklarda İnce Balaban ile Savcı Bey arasında kesin bir ilişki tespit edemedik.  Ancak hiçbir kaynakta geçmemesine rağmen Savcı Bey ile İnce Balaban beyin birbirlerini tanıdıkları iddia edilebilir.  Bunu destekleyecek argümanlar aslında yukarıda verilmiştir.  İnce Balaban Bey, 1. Murad’ın kumandanlarından Evrenüz Gazi’nin askeridir.  Trakya civarındaki yerlere gazaya gittiğini belirtmiştik.  Aynı zamanda ve aynı yerlerde bulunan bu iki kişinin birbirlerini tanıyor olma olasılığı vardır.

 

      Balabanlılar’ın iddiaları  Abtullah Ziya KOZANOĞLU’nun Savcı Bey kitabında bahsettiği gibidir.  Kısacası İnce Balaban, Savcı Bey’in yakın arkadaşı olarak Savcı Bey’in yanında yer almıştır.  Bu arada şunu da eklemek gerekir ki Balabanlılar’ın iddialarına göre İnce Balaban, zamanın Balaban Aşireti lideridir.  Savcı Bey’in başlattığı ayaklanma başarısızlığa uğrayınca İnce Balaban (ya da daha sonraki Balabanlılar’ın lideri) aşiretini Dimetoka’dan Anadolu’ya (Malatya’ya) geçirmiştir[27].  İlk önce Bursa’ya oradan Konya’ya, Konya’dan Malatya ve sonunda Nazimiye’ye ve Erzincan civarına geldikleri ifade edilmektedir[28].  Malatya Darende’ye bağlı Balaban bucağının ileri gelen yaşlıları bu bucağın, 14. Yüzyılda yaşadığı ileri sürülen Balaban Bey tarafından kurulduğunu ve ismini Balaban Bey’den aldığını iddia etmektedirler[29]. Bu bilgi ile Balabanlılar’ın aktardıkları bilgiler örtüşüyor. Resmi belgelerde de Balabanlılar’ın Malatya'daki varlığını doğrulamak mümkün[30].

 

            Ekim 1998’de Balaban Aşireti Soy Seceresi yayımlanmıştır.  İnce Balaban’ın olduğu kısmı aktarırsak:

......

Palabey

Balaban[31]

İnce Balaban

Cafer

Kasım

Hasan

Abdullah

Balaban

Alibey

Hasan

Balaban

Hüseyin

Ali

(Büyük) Gülabi Ağa

Üçdamlı İsmail Ağa

Mahmut

Muti

Ali Haydar ÖZGÜL

Ali Kemal ÖZGÜL

Ali Haydar ÖZGÜL

Vatan ÖZGÜL [32]

 

(Büyük) Gülabi Ağa’nın 1825’li yıllarda hayatta olduğunu M.Şerif FIRAT’tan öğreniyoruz[33].  (Büyük) Gülabi Ağa’dan bu satırların yazarı olan kişiye kadar arada 7-8 kuşak geçtiğini görüyoruz.  Kaba bir hesap ile her kuşak arası için 30 sene gibi bir fark olduğunu varsayabiliriz. Bugünden itibaren İnce Balaban’a doğru 19-20 kuşak geçtiğine göre tüm bu varsayım ve hesaplamalardan İnce Balaban’ın, 14. Yüzyıl sonu-15. Yüzyıl başlarında yaşamış olduğunu iddia edebiliriz ki bu da diğer bilgilerle örtüşmektedir.

 

      Balabanlılar’ın Balkanlar’da bir zamanlar yaşamış olduğunu gösterebilirsek yukarıda anlatmış olduklarımızı destekeleyen bir argüman ortaya koymuş oluruz.  Balkanlar’da yaşamış olma konusundaki argümanları söylece sıralayabiliriz:

1)    Emik Bilgi : Emik yaklaşım, kaynak kişilerin kendi kültürlerinden özümlemiş oldukları bilgi ve becerilerin, bir başka deyişle değer, tutum ve davranışlarının, araştırmacılara gene bu kültürün özelliklerine uygun olarak anlanmaya, hissedilmeye çalışılmasıdır[34]. Bu süreç içinde edinilen bilgiye emik bilgi denir.  Balabanlılar, Dimetoka’dan göçtüklerini bildirmektedirler.  Kaynaklar da bunu teyit etmektedir. 

      “... Bu aşiretler Selçukiler devrinde doğu illerine gelmişlerdi.  Balaban Aşireti yarım asır önce Dimetoka’dan gelmişlerdi[35].“  Ali Kemali’nin Erzincan Tarihi adlı eserinde bu bilgi yer almaktadır[36].  Tahminimizce bu bilgiyi Erzincan Valisi olduğu zaman bizzat Balabanlılar’dan almış olmalıdır.  Ali Kemali’nin verdiği bu bilgiye birçok  araştırmacı-yazar gönderme yapmıştır[37].  Bu bilgiyi devletin yaptırmış olduğu bazı araştırmaların raporlarında da görebilmek mümkün[38].  Balabalılar’ın Şeceresi’ni hazırlayan Mehmet Ali BALABAN,  Şia ekseninde olan Balabanlılar’ın Arap ve Abbasi baskısından uzaklaşmak amacıyla bulundukları bölgeden ayrılarak Kafkas ve Ural bölgesini aşıp, Balkanlar’daki çeşitli yerlere yerleştiklerini iddia etmektedir.  Bu bilgiyi de -diğer bilgiler gibi- Balabanlı yaşılılardan derlediğini ileri sürmektedir.  Edip YAVUZ’un benzer bir iddiası vardır.  Bu bilgiyi başka yazarlarda kullanmıştır.  Mehmet Ali BALABAN  bu bilgiyi adı geçen yazarların kitaplarından öğrenmiş olabilir.  Çünkü bu bilgiyi destekleyecek herhangi bir veri ya da bizce güvenilir, nesnel bir kaynak tespit edemedik[39].

2)    Tarihsel Bilgi      :  Savcı Bey ile ilgili yukarıda anlatılanlar ile genel anlamda Türkmenler'in Balkanlar'a geçiş olgusu, bahsettiğimiz olayı aydınlatmak için kullanılabilir.  Bu konuda Cengiz ORHONLU şunları aktarmaktadır: 

      “Aşiret nakil ve iskânı hakkında ilk kayıt 1357’de Karesi topraklarından Gelibolu yöresine  ve daha sonra Hayrabolu’ya gelip yerlerşen göçer evlilere aittir.  Rumeli’de yapılan Osmanlı fütuhatını takiben oralara iskân için konar-göçer sevkeden yerlerden biri de Saruhan’dır; bazı Anadolu beyliklerinin henüz Osmanlı hâkimiyeti altına girmediği halde, idarelerinde bulunan bazı aşiretlerin Osmanlı fetih hareketlerine katılmalarında, fethedilmiş veya fethedilecek topraklar için yapılan propagandaların da tesiri büyük olmuştur.  Saruhan’dan Rumeli’ye geçen Yörükler’in 1. Murad veya 1. Beyazid devirlerinde Rumeli’ye geçtikleri hakkında iki ayrı kanaat olmasına rağmen, Osmanlı kaynaklarındaki ibarelerin tetkikinden bu geçişin 1. Murad’ın devrinde olduğu anlaşılıyor, buna göre 1385’de Saruhan’dan bazı aşiretler Serez tarafına geçirilmiştir[40].”  Balabanlılar’da bu esnada Trakya’ya ve Balkanlar’a geçmiş olabilir.

3)    Toponimik Bilgi : Toponimi, yer adlarının kaynağını ve etimolojisini inceleyen bilimdir[41].  Bu bağlamda Balkanlar’da bulunan Balaban adlı yerleşim merkezlerinin varlığını ortaya koymaya gerek vardır. 

Kırklareli, Demirköy-Merkez          : Balaban Köyü[42]

Bulgaristan, Paşmaklı                   : Balaban Köyü

Bulgaristan, Tırnova                       : Balaban-Mahalle Köyü

Bulgaristan, Kırca-Ali                     : Balabanlar Köyü

Bulgaristan, Eski-Cuma                : Balabanlar Köyü

Bulgaristan, Silistre                                    : Balabanlar Köyü

Bulgaristan, Eski-Zağara              : Balabanlı Köyü

Bulgaristan, Ruscuk                      : Balabanlı Köyü

Bulgaristan, Hasköy                       : Balabanlı Köyü[43]

Bulgaristan, Burgaz                                   : Yanık-Balabanlı Köyü[44]

Bulgaristan, Hezar-grad                : Eski-Balabanlar Köyü[45]

Bulgaristan, Hezar-grad                : Yeni-Balabanlar Köyü[46]

 

            Cevdet TÜRKAY’ın “Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler” adlı eserindeki bilgiler ve M.Tayyib GÖKBİLGİN, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâdı Fâtihân de Balabanlılar’ın Balkanlar’daki varlığını doğrulamaktadır.  Cevdet TÜRKAY’ın kitabında aşiret ve cemaat ana başlıkları altında Balabanlılar’la ilgili bilgilere rastlıyoruz.

a) Aşiret başlığı altında Balabanlılar’ın (Balabanlı, Balabanlu, Balabanlar) bulundukları yerler şöyledir:

Edirne, Adana, Kars-ı Meraş Sancağı, Malatya, Selmanlı-i Kebir Kazâsı (Konya Sancağı), Tırhala Sancağı, Yenişehir Kazâsı (Tırhala), Sivas, Karaman, Rakka, Harpırt (Harput) Sancağı, Zağra-i Cedid Kazâsı (Çirmen Sancağı), Hezargrad Kazâsı (Niğbolu Sancağı)[47].

b) Cemaat başlığı altında Balabanlılar’ın (Balaban, Balabanlı, Balabanlu, Balabanlar) bulundukları yerler şöyledir:

Malalatya  Sancağı,  Selmanlu-i Kebîr Kazâsı (Konya Sancağı), Tırhala   Sancağı,   Erzurum, Kars, Çıldır Eyâletleri, Yenişehir Kazâsı  (Tırhala  Sancağı), Sivas,  Karaman,  Dırama Kazâsı  (Paşa   Sancağı),  Harpırt Kazâsı    (Diyarbekir  Eyâleti), Edirne Kazâsı, Adana, Zağra-i Cedîd Kazâsı  (Çirmen Sancağı), Karahisâr-ı Şarkî Sancağı, Rakka, Ruha (Urfa) Sancağı, Filibe Kazâsı (Paşa Sancağı), Söğüd  Kazâsı,  Ereğli Kazâsı (Vize Sancağı), Hezârgrad Kazâsı (Niğbolu Sancağı), Karînâbâd Kazâsı  (Silistre  Sancağı), Günyüzü Kazâsı (Kırşehri Sancağı )[48].

 

            Ayrıca cemaat olarak “Balabancık” adında bir cemaatın yerleşim yerleri de verilmiştir.  Bu isim bize Balaban(cık) Bey ile ilgili (dolayısıyla Balabanlılar’ın bir kolu ya da bizzat Osman Bey döneminde yaşayan Balabanlılar’ın ismi olabileceğini düşündürdü.  Bu cemaat: 

Malkara Kazâsı (Gelibolu Sancağı), Kete Kazâsı (Hüdâvendigâr Sancağı), Mudanya Kazâsında (Hüdâvendigâr Sancağı) bulunuyorlarmış[49].

 

            M.Tayyib GÖKBİLGİN, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâdı Fâtihân adlı 15. ve 16. Yüzyıl belgelerine dayanarak yazdığı eserinde Balkanlar’da bulunduğu anlaşılan Yörük[50] guruplarından bahsetmektedir.  Bunlar;

i)             Naldöken Yörükleri

ii)            Tanrıdağı (Karagöz) Yörükleri

iii)           Selânik Yörükleri

iv)           Ofcabolu Yörükleri

v)            Vize Yörükleri

vi)           Kocacık Yörükleri

 

Kocacık Yörükleri hakkında geniş bilgiler bulunmaktadır.  Yerleştikleri yerler, Karadeniz sahilini, takriben Filibe istisna edilirse nihayet 250 km. bir saha dahilinde uzanan şerit içinde, bugünkü Türkiye’den Edirne ve Kırklareli vilâyetleri, Bulgaristan ve Şarkî Rumeli’nin doğu tarafları ve Silistre dahil olmak üzere boydan boya Dobruca ve nihayetşimalde Kili, Bender, Akkermen müsellesinin bulunduğu mıntıkalardan ibarettir[51].  M. Tayyib GÖKBİLGİN, Kocacık Yörüklerinde bulunan karakteristik şahıs ve köy adlarını bir tablo halinde sunmuştur.  Bu noktada GÖKBİLGİN’in bazı tespitlerini aktaralım:

 

“Yörüklerin yaşayış tarzları icabı olarak oldukça dağınık ve az kalabalık birer topluluk halinde yaşadıkları ve buralara da, çok defa, bu küçük toplulukların-ki bunu büyüdükçe bir aile de kabul edebiliriz- en büyük, en nüfuzlu ve ileri gelen şahsiyetlerin ismini veya lâkabını yahut da her ikisini birden verdikleri açıkça görülmektedir[52].”

 

“Bazı köy adları her mıntıkada bulunabilir: Hacılar Köyü veya Karapınar, Karaağaç, Taştepe, Çayırlı, Balabanlı, Germeyanlı gibi köy çiftlik veya obalar her yerde müteaddit olarak bulunuyor[53].”

 

M. Tayyib GÖKBİLGİN, toponimik bilgi açısından belli başlı kasaba (ya da şehirlerdeki) köy adlarını listelemiş.  Buna göre adı Balaban olan köyler ve bağlı oldukları kasabalar şöyledir:

AHIYOLU:                            Balabanlı, Hacı-Balabanlı.

HIRSOVA:                            Balabancı.

KARINÂBAD:                      Balabanlı, Hacı-Balaban.

RUS KASRI:                        Balabanlı, Hacı-Balabanlı.

SİLİSRTRE:                         Balabancı.

TEKFURGÖLÜ:                   Balabanlar.

YANBOLU:                           Balabanlı, Hacı-Balaban.

YENİCE-KIZILAĞAÇ:         Balabanlı, Hacı-Balaban[54].

 

            1543 tarihli Kocacık Yörükleri Defterinde Balaban adlı kişilere ve köylere rastlamaktayız.  Yörükler, eşkinci ve yamak[55] olarak iki farklı askeri ocak halinde tasnif edilmiş.  Daha sonradan bu Yörükler (1691 senesinden sonra) Evlâd-ı Fâtihan olarak alınmıştır[56]. 

 

Burada bir ilginç bir durum söz konusudur.  O da birçok Balaban adlı kişinin Balaban adlı köyde kayıtlı olmamasıdır[57].  Ama en azından köy adlarını toponomik bilgi olarak kullanabiliriz.  Bu, emik açıdan Balabanlılar’ın Dimetoka’dan geliyor olmaları ile örtüşür durumdadır.  Elbetteki burada bir kesinlik sözkonusu değildir.  Bunu sadece bir olasılık olarak ele almak gerekir.  Yine de Balabanlılar’ın yaşadıkları yerlere kendi isimlerini verdiklerini görüyoruz. Örnek: Balaban Sarıkaya Köyü-Erzincan[58].

 

            Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda adı geçen Balaban Bey ve Savcı Bey bahsindeki İnce Balaban Bey ile Balabanlılar arasında somut bir delil yoktur.  Ancak ortaya konan veriler, varsayımlar çerçevesinde yapılan bazı hesaplamalar ve çıkarımlar böylesi bir yazının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

 

BALABAN AŞİRETİ’NİN 16. ve 19. YÜZYIL ARASINDA TARİH SAHNESİNDEKİ GÖRÜNÜŞÜ

 

      13. yüzyılda Suriye’de kalabalık bir Türkmen kümesi yaşıyordu.  Bu kümenin pek mühim bir kısmı yazın Sivas’ın güney yörelerine ve Uzun-Yayla’ya çıkıyordu.  Bunlara Şamlu, Şam Türkleri veya Şam Türkmenleri deniliyordu.  Bu Türkmenler Bozok ve Üçok şeklindeki eski Oğuz ikili teşkilatını muhafaza ediyorlardı.  Bozoklar, Haleb çevresinde ve Amik ovasında yaşıyorlardı.  Bu Türkmen kümesindeki Bozoklar başlıca şu boylar tarafından temsil ediliyordu: Bayat, Avşar, Beğdili, Döğer[59].

 

      Beğdili’ler Safevi devletinin kuruluşuna katılmışlardır. Safevi Devletini kuranların önemli bir çoğunluğu Anadolu’daki Kızılbaş-Türkmenler oluşturmaktadır[60].  Bununla ilgili olarak onlardan mühim bir kol İran’a gitmiştir.  Bundan başka 16. Yüzyılda Bozulus ve Yeni-İl arasında Kuzey Suriye’deki ana koldan ayrılmış Beğdili kolları görüldüğü gibi, İç-İl  bölgesinde de müstakil bir Beğdili kolu vardır[61].

 

      Kanuni Sultan Süleyman devrinin ilk yıllarında Haleb Türkmenleri arasında bulunan ana Beğdili kolu bu Türkmen topluluğunun en büyük teşekkülüdür.  Bu sebeple Haleb Türkmenleri’ne dair defterlerde bu boy daima ilk önce zikredilir[62].

 

      Beğdili boyu 40 obadan müteşekkil idi.  Bunlardan birinci oba boyun adını taşımakta ve 260 vergi nüfusuna sahip bulunmaktadır.  Faruk SÜMER, Beğdili boyunun Bozkoyunlu adlı önemli obası olduğunu ve bu obanın 1520-1525 yıllarında birkaç kola ayrılmış olup, başlarında beğ ünvanlı şahıslar görüldüğünü belirtiyor.

 

      Beğdili obasının 5. Sıradaki Kuzucaklu (45 vergi evi[63]), 13. sıradaki Balabanlu (100 vergi evi), 15. sıradaki Taşbaş (76 vergi evi), 19. sıradaki Dimleklü (96 vergi evi), 22. sıradaki Ulaşlu (39 vergi evi), 25. sıradaki Tatalu (177 vergi evi) obaları da kayda değer[64]. Aynı konu başlığı altında Cengiz ORHONLU, Balabanlılar’ın Bozkoyunlular’a bağlı olarak Beğdili boyu içinde yer aldığını aktarıyor[65].  Faruk SÜMER’in aktardıklarından Balabanlılar’ın, Halep Türkmenleri arasında bulunan Beğdililer içerisinde hiç de küçümsenmeyecek bir yeri olduğunu görüyoruz.

 

1690-1691 yılında ise Beğdili boyu bütün obaları ile birlikte Ağcakale’den Rakka’ya varıncaya kadar olan yerde, Belih çayı kıyısında iskan olma emrini aldı.  Rakka’ya iskanları emredilen Beğdili obaları Haleb Türkmenleri arasındaki, o zamana kadar başka yerlerde yerleşmemiş obalar ile Yeni-İl’deki bütün obalardı.  Haleb Türkmenleri arasındaki Beğdili’den iskanları emredilen obalar Tatalu, Kazlu, Balabanlu, Arablu, Taşbaşi, Sincan, Güneş ve diğerleri idiler.  Bunların bir kısmı yerleştirildikleri yerlerde yol kesicilik yapmağa başladıkları gibi, birçoğu da çok sevdikleri Urum’a kaçmışlardır.  Fakat bunlar şiddetle takip olunarak tekrar iskan yerlerine getirildiler.  Diğer Türkmen oymakları zamanla birer fırsat bulup iskan yerlerinden kaçtılar ise de kalabalık ve boy tesanüdünü muhafaza eden Beğdililer Rakka’da kaldılar[66].

 

            Şah İsmail, şahlık tahtını ele geçirmek üzere 1499 sıralarında harekete geçerek çevresindekilere karşı gerekli güçleri toplamak üzere Anadolu’daki Kızılbaşlar’a yöneldiğinde zaten geçim sıkıntısındaki halk (ama daha çok levend yani askerler), dinsel açıdan da sempati duydukları ve aynı anda yeni geçim kaynağı olarak gördüklerinden doğal olarak doğuya yani Safevi Devleti’ne yanaşmaya başlamışlardı.  Gidenler arasında Antalya (Teke) ve Isparta (Hamit) bölgelerinden olanlar önemli bir çoğunlukta idi.  Mevcut Kızılbaş Levend göçünü önleyemeyen  Osmanlı bunlardan bir kısmını Yunanistan’a sürgün etti.  Osmanlı’ya karşı bir düşmanlık beslemeyen Şah İsmail padişaha yani Yavuz Sultan Selim’e bağlılığını ifade etti.  Anadolu’dan levend toplamasına engel olunmamasını rica etti.  Ancak reddedildi.  Ekonomik zorluklar altındaki bölgelerdeki Kızılbaşlar, Şah İsmail’in yolladığı propagandacılar sayesinde ayaklanmalar başlattılar.  Şahkulu ayaklanması buna örnektir[67].

 

      24 Nisan 1512’de tahta çıktıktan sonra, kısa zamanda kardeşler[68] meselesini halleden Yavuz Sultan Selim, sünni ulemadan aldığı fetvalar üzerine bir taraftan Anadolu’daki Şii’leri[69] tevkif veya katlettirmek suretiyle zararsız hale getirirken, bir taraftanda Şah İsmail üzerine yapacağı sefer için geniş çapta bir hazırlığa girişmiş idi.  Nisan 1514’ten sonra İstanbul, Eskişehir, Konya ve Kayseri güzergahını takip eden Selim daha sonra Kemah’a (Erzincan) yöneldi[70].  Yavuz Sultan Selim doğu illerine doğru ilerlerken Yozgat, Sivas, Tokat bölgelerinde uğradığı Kızılbaşlar’ı katliama uğratmış, sığınacak yer arayan Kızılbaşlar’dan Sivas, Kayseri, Erzurum ve Erzincan çevresinde yaşayanlar, Sivas dağlarına, Maraş ve Akçadağlar’a ve Dersim’e kaçmışlardı.  Tercan ve Erzincan civarında bulunan Çarıklı, Lolanlı, Şahdeli, Aslanuşağı, Balaban aşiretleri Dersim’e kaçmışlardı[71].  Bu bilgiyi M. Şerif FIRAT’ın kitabından edindik. M.Şerif FIRAT’ın aktardığı bilgileri emik yaklaşım olarak değerlendirebiliriz.  Çünkü kendisi 1. dereceden kaynak kişi durumundadır ve anne tarafından Balabanlı’dır[72]. Benzer bilgileri emik açıdan tüm Kızılbaşlar’dan derlemek mümkün.  Dersim bölgesinde yaşayan Kızılbaşlar, hemen hemen aynı şekilde olayları aktarmaktadırlar[73].  Erzincan çevresinin tahririni[74] gösteren deftere bakıldığında sancak hududları dahilindeki köylerden pek çoğunun sakinleri tarafından terkedilmiş ve harabeye dönmüş olduğu görülmektedir.  Nitekim 1516-1518 tahririnin neticelerini tespit eden ilk Tapu-Tahrir Defterine göre Kemah Sancağında mevcut 274 köyden 185’i ıssız ve viran köylerdi.  Yani köylerin %68’i gayri meskundu[75].  Pek çok köyün ıssız ve harab kalmasında Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi’ne çıkarken Kızılbaşlar’a takınmış olduğu tavır üzerine, çeşitli boy ve uluslara sahip Kızılbaş Türkmen grupların yerlerini terkederek, bir kurtarıcı olarak gördükleri Şah İsmail’in yanına gitmelerinin de büyük ölçüde etkisi olmuştur[76].  Pir Sultan Abdal’ın deyişleri bu dönemde yaşanan olayları adeta resmeder:

 

Hızır Paşa bizi berdar etmeden

Açılın kapılar Şah’a gidelim

Siyaset günleri gelip yetmeden

Açılın kapılar Şah’a gidelim

 

Burada geçen Şah, Şah İsmail’dir.  Bir olasılıkla Şah Tahmasp da olabileceği iddia edilmektedir.  Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı dönemin, şiirlerinde adı geçen Hızır Paşa’nın ve Şah’ın kim olduğu konusunda farklı görüşler vardır[77].

 

            Selçuklular devrinden beri Haleb-Anteb arasında kışlayan ve Sivas-Gürün-Gemerek arasında yaylayan Türkmen oymaklarına Farsça tarihlerde Etrâk-i Şâm veya Türkmân-ı Şâm, Türk halkı arasında ve Türkçe eserlerde de Şamlu deniliyordu.  Osmanlı devrinde resmi vesikalarda Haleb Türkmenleri denilen Haleb-Anteb arasındaki topluluk başlıca Avşar (Afşar), Beğdili, İnallu, Harbendelu, Bayat gibi oymaklara ayrılmıştı.  İşte Şeyh Cüneyd’den beri Safevi faaliyetlerine katılan, devletin kurulma ve gelişmesinde mühim hizmetler ifa eden Şamlular, esas itibariyle, yukarıda adları zikredilen oymaklardan bazılarının kollarından meydana gelmiştir[78].  İskender Beğ-i Türkmen’in “Târih-i Âlem Ârâ-yi Abbasi” adlı eserinin Bâyezid Umumi Kütüphanesi’ndeki nüshasına göre (nr. 4976, 9b) Hanlar Hanı Ali Kulu Han’ın maiyetindeki emirlerden biri de Gazi Sultan-ı Balabanlu-yi Şamlu idi.  Buna göre, Şamlu’nun bir de Balabanlu obası olduğu anlaşılıyor[79].  Faruk SÜMER aynı konu ile ilgili görüşlerini Oğuzlar(Türkmenler) adlı eserinde şu şekilde aktarmaktadır:

“Safevi devletinin dayandığı en başta gelen Türkmen boylarından biri olan Şamlu boyu başlıca Beğdili, İnallu (daha sonraları İnanlu) ve Hudabendelu (Harbendelu) obalarından meydana gelmişti.  Daha sonra bu boya Avcı, Balabanlu,  Biçerlu, Arabgirlu ve Kerametlu gibi obalar da katılmıştır[80].” Buradan bir Türkmen obası olarak düşünülen Balabanlılar’ın Safevi Devleti içinde yer aldıklarını anlıyoruz.

 

            Kanuni Sultan Süleyman devrinde daha ılıman biri hava estiği iddia ediliyor.  Yavuz’un zulmünden dağlara sığınan Kızılbaşlar’ı Erzurum, Harput ve Kiğı çevresine yerleştirmek isteyen Sultan Süleyman’a güvenen bazı aşiretler, dağlardan ovalara inmişlerdir.  Bunlar arasında Balabanlılar da Balaban deresi çevresine yerleşmişlerdir[81].  Bu bilgi emik olarak da teyid edilmektedir.  Yani Balaban Aşireti mensupları da olayı bu şekilde hatırlamakta ve anlatmaktadırlar[82].

 

      4. Murad devrinde Kızılbaşlar’ın daha geniş yerlere yerleşmeleri istenmiştir.  Bu sebeple Balaban aşiretine mensup Hıdıkanlı kabilesi Hınıs (Erzurum) ilçesinin Başköy, Meydan, Kalecik ve Çiçekli köylerine yerleşmişlerdir[83]. Mehmet Ali BALABAN'ın Balaban Aşireti Soy Seceresi adlı kitabında da Hınıs ilçesinde Gümüşlü ve Hırçan köylerinde Balabanlılar'ın varlığına rastlıyoruz.  Bu köydeki Balabanlılar'dan bir kısmı yine Hınıs'ın Germikli, Alimor Komu, Kuruca, Tayyar Komu köylerinden Hıdıkanlılar'la evlenmişlerdir.  Bu bir tesadüf olmasa gerek[84]. Ayrıca Aşiretler Raporunda da Erzurum Hınıs ilçesine bağlı Güzeldere ve Tekman ilçesi Çağlar, Çayırdağı ve Kuruca köylerinde Balabanlılar olduğunu tespit ettik.  Ancak Hıdıkanlı adında bir aşirete rastlayamadık.  Sadece Edip YAVUZ'un Tarih Boyunca Türk Kavimleri kitabında s. 377'de ve Ali KEMALİ'nin Erzincan Tarihi'nde s. 161'de "Hadikan" adı altında Hıdıkanlılar'dan  bahsetmektedir.  Bu görüşümüz elbette Hıdıkan’ın, Hadikan şeklinde anılmış olabileceği varsayımına dayanmaktadır.  Sadece bir öngörüdür. Doğru olmama olasılığı vardır. Edip YAVUZ, Hıdıkanlılar’la ilgili bilgileri temelde M.Şerif FIRAT'ın kitabına dayandırmakta ve -tüm kitap boyunca olduğu gibi ilginç- etimolojik çıkarımlarla bazı fikirlerini aktarmaktadır[85].

 

      Osmanlılar’ın olumsuz muameleleri sonucu Beğdili gibi birçok Kızılbaş-Türkmen topluluğu İran’a doğru kaçmak zorunda bırakıldı.  Bu Türkmen toplulukları “Şamlu” adı altında Safevi devletinin kurulmasını sağladılar.  Safevi devletinin kurulmasındaki belkide en önemli faktör bu idi.  İskan edildikleri yerlerdeki olumsuz doğa koşullarıyla ve çevredeki Türkmen olmayan halklarla mücadele etmek zorunda bırakıldılar.  Özellikle Araplar ve Kürtler’le aralarında savaşlar oldu.  Yaşanan tüm bu mücadeleler halk türkülerine de yansıdı.

 

Kadıoğlu Yusuf Paşa[86] gelende

Yalan dünya benim derdi Beğdili

Seksen bin evle Rakka’ya iskân olanda

Tay’ı Muvâli’yi[87] kırdı Beğdili.

 

Döğülür davullar, çekildi sancak

Koç yiğit atına takındı poncak[88]

Hamed il-Abbas bu işi tuttu ancak

Göç ile düşmana vardı Beğdili

 

Şeyh Efendi böyle çaldı kalemi

Namı tuttu Beğdili’nin âlemi

“Ânnek Süddoğlu Hüseyin Çelebi”

Çarhacınız[89] Cafer olsun Beğdili.

 

Taşdemir’im de söyler özünden

Methedelim Beğdili’nin yazından

Ala Bucak Kettele’nin düzünden

Hamed’in sancağın bastı Beğdili[90].

 

Faruk SÜMER, 16. ve 17. yüzyıllarda Avşarlar başlığı altında:

Aydın’ın Bozdoğan kazası dahilinde Çullular adlı bir oymak arasında 28 vergi nüfuslu Avşar adlı bir oba bulunduğu gibi, Birgi çevresinde de nüfusu bunun kadar olan Avşarlu ve Balabanlu adlı başka bir oymak da vardı[91].” bilgisini aktarıyor.

      1729’da Rakka valisi Hüseyin Paşa, eski vali Kadızade Hüseyin Paşa tarafından tertip edilmiş nizama göre hareket etti.  Ancak bu arada yaptığı kontrolda oymaklardan çok az bir kısmının yerlerinde olduğu görülmüştü. Beğdili’ye bağlı olan Döğer ve Karakocalı, Harbendelü, Çağırganlı, Karaçeçelü, Sarıcalı, Tacirli, Balabanlı, Doğanlı, Silsüpür Ceridi, Köçekli, Yabaltun, Şerefli oymaklarının Sivas ve Karaman eyaletlerinde bulunuyorlardı.  Bütün bu oymakların yerlerine nakledilmeleri için Rakka valisi Hüseyin Paşa, ismi geçen eyalet ve sancakların beylerbeyi, sancakbeyi, voyvoda ve mutasarrıfları ile zincirleme bir iş birliği yaparak iskan nizâmını tatbik edebilecekti.  Bu hususda kendisine 1730 Şubat tarihli bir emir gönderilmişti[92].

 

      Malatya’nın Doğanşehir ve Yeşilyurt bölgesinde bulunan bir Kızılbaş aşiret olan Balıyanlar’dan[93] Doğanşehir bölgesindekilerin, zamanında Balaban aşiretine bağlı olduğu bu aşiretin ileri gelenleri tarafından bildirilmektedir[94].  Bu aşiret 1850[95], 1855[96] tarihli devlet salnâmesinde Harburut Eyaleti Malatya sancağında İzolu aşireti ile birlikte bulunmaktaydı.  Bu iki aşiretin yaşadığı yerlerin isimleri de kendi isimleri ile anılmakta idi[97].

 

            Daha sonraki devirlerde Dersim bölgesi dışında yaşayan Balabanlılar’ın çevre aşiretler içinde eridiklerini zannediyoruz.  Son 100 ya da 150 yıllık tarih dilimi içinde Balabanlılar‘ın sadece Dersim ve çevresinde bulunduklarını tespit ettik.  Örneğin; M. Şerif FIRAT, Erzincan-Erzurum arasında yaşayan Kızılbaş-Türkmenler’in Yavuz Sultan Selim’in zulmünden kaçmak maksadıyla Dersim’e sığındıklarını bildiriyor[98].  Daha önce Güneydoğu Anadolu ve Rakka Çölleri arasında tespitini yaptığımız Balabanlılar’a Cumhuriyet döneminde yapılan araştırmalarda rastlayamıyoruz[99].

 

19. yüzyılın ilk yarısında içinde Balabanlılar’ın da bulunduğu bazı olayları M. Şerif FIRAT’tan öğreniyoruz.  Olayın başlangıcı 18. yüzyılın sonuna doğru aşiretler arasında olan, feodal düzenin ve feodalitenin getirdiği etik kuralların olumsuzluklarından kaynaklanan bir namus davasıdır[100].  Bununla beraber Osmanlı’nın Doğudaki devlet anlayışı ve aşiretlere bakış açısı ile ilintili bir sorundur.  Olayın içinde Osmanlı Devleti bürokrasisinin de bulunduğu, Muş çevresinde hüküm süren derebeyleri ile Hormekliler (Hormek Aşireti) arasındaki bir çeşit kan davasıdır.  1824 kışında, Hormekli ağalar Kuzuçan (Plümer) ilçesi kaymakamı Şah Hüseyin Bey’in yanında kalmışlar ertesi yıl devletten aflarını çıkarmak için Kuzuçan (Plümer) ilçesi kaymakamı Şah Hüseyin Bey ile birlikte zamanın Balaban aşireti lideri (Büyük) Gülabi Ağa ile İstanbul’a gidip aflarını çıkarmışlardı. Bahsedilen Gülabi Ağa, Mehmet Ali BALABAN’ın kitabında s. 74’deki (Büyük) lakaplı Gülabi Ağa’dır[101]. Hormekliler 1824 yılında Kuzuçan’da Şah Hüseyin Bey’in yanındayken Dersimliler Şah Hüseyin Bey’in konağını basmışlar ve Hormekli ağaların oğullarını öldürmüşlerdi.  Bunlardan biri de Balabanlı (Büyük) Gülabi Ağa’nın damadı olan Selim’di[102]. Selim, Gülabi Ağa’nın kızı Fatma ile evliydi.  (M.Şerif FIRAT’ın kitabında Fatma’dan “Balaban Hatun” olarak bahselidiyor[103].)  Çatışmadan sonra (Büyük) Gülabi Ağa, Hormekliler’i alıp Balaban deresine götürmüş ve kızını başka bir Hormekli ağa Mustafa Zeynel’in oğlu İbrahim ile evlendirmiştir[104].  Aynı olay Mehmet Ali BALABAN’ın kitabında “Muş’un Varto ilçesine bağlı Kasman köyünden Hormekli Fero İbrahim ile evlenmiştir” şeklinde geçiyor[105]. Hormekliler ile Balabanlılar arasında akrabalığa dayalı yakın bir ilişki olduğu görülüyor[106].

 

            Osmanlı’nın aşiretlerle olan olumsuz ilişkileri, Dersim çevresinde de geçerli idi.  Kasım 1866 tarihli bir irâdeden anlaşıldığına göre, Dersim Sancağı’na bağlı kazaların tamamında nüfus sayımı yapılamamıştı.  Bu sebeple gerek vergi toplanamıyor ve gerekse Kur’a-i Şer’riye (asker toplama) uygulanamıyordu.  Bundan dolayı gerek bölgedeki aşiretlerin itaat altına alınmaları ve gerekse vergi ve asker toplamak için bazı tedbirler alındığı görülmektedir.  Buna göre, bu tedbiler şunlardır:

1) Cebel-i Dersim[107] bölgesindeki aşiretleri itaat altına almak

2) Cebel-i Dersim bölgesindeki aşiretlerin etrafa verdikleri zararları önlemek suretiyle vergi alacakların diğer aşiretlerden tahsili

3) Yukarıdaki hususları gerçekleştirmek üzere, bölgeye asker sevki itaat altına alınmış bölgelere daimî suretle asker bulundurmak.

 

            Kasım 1866 tarihli irâdeden anlaşıldığına göre, Kuzican Kazası’nda Şeyh-Hasanlu, Balabanlı, Çorikli ve Lolanlı aşiretleri bulunmaktaydı.  Kuzican Kazası’nda “tahrîr-i nûfus ve kur’a-i  şer’iyyenin” icrası için 200 piyade ve 100 süvariye ihtiyaç vardı.  Bununla birlikte buralarda emniyet sağlanması için öncelikle Cebel-i Dersim’de olan ıslahâtın icrâsına teşebbüs olunması gerekiyordu. Dersim Sancağı’nda bulunan aşiretlere de kötü örnek olduğundan bahisle en kısa sürede Cebel-i Dersim mıntıkasındaki aşiretlerin itaat altına alınmaları gerektiği bildirilmekteydi[108].

 

            1877’de Ruslar Erzurum’u işgal etmeye başlamışlardı[109].  (Büyük) Gülabi Ağa’nın torunu (Küçük) Gülabi Ağa Erzurum İspir Savaşı’nda çete reisi olarak savaşmıştı[110].        İbrahim YILMAZÇELİK’in 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı adlı yapıtından da anlaşıldığına göre Balabanlılar bu dönemde isyanlara katılmamışlar ve Osmanlı Devleti tarafından da herhangi bir cezalandırılmaya maruz kalmamışlardır[111]. 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyılın başlarında Dersim’de birçok ayaklanma çıkmış ve Dersim’e askeri müdahaleler gerçekleşmiştir[112].

 

 

EKLER 1


AŞİRETLERİ İSKÂN DEFTERİ, MALİYE DAFTERİ, NO. 701, SAHİFE, 10

 

İskân tâifelerinden Beğdili'ye tâbi Döğer ve Karakocalı ve Abdaloğluna tâbi Karbendeli ve Melikahmedloğlune tâbi Çağırganlı ve Yakub'a  tâbi Karaçeçeli ve Yağmuroğlu Çeçeli'ye tâbi Sarıcalı ve Perdel tecerlisi ve Bozkoyunlu'ya tâbi Balabanlı ve Doğanlı ve Allahverdi'ye tâbi Silsüpür  ceridi ve İnceveledoğlu'na tâbi Küçüklü ve Bâb-ı altın Cemâatları ve Şerefli Cemâatı, Alacahan ve Kalecik ve Bozok (Yozgad) Sancağı ve Kırşehir, Keskin ve Kayseri dolaylarında ve Mamalı ve Salarlı, Hacıahmedli, Pehlüvanlı, Debanlı  Cemâatları  içlerinde olup,  lâkirı  bu cemâatfarın bazıları  Rakka  Perakendesi Mukataası tâbilerinden olduklarından ötürü, adı geçen mukataanın bu defa mâlikâne kaydı kaldırılmak ve silinmek, 1142 (1729) yılı Şubatı'ndan, Rakka Valisi tarafından zaptolunmak üzere, Rakka Mukataalarına  zam edilmiş ve eklenmiş olduğundan, üzerine güvenilen rehinleri alını , münasip kaleye konduktan sonra,  “Bizler Perakende Mukataasına tâbileriz” diye hiçbir özür ve bahanelerine itibar olunmayıb,  herhalde bulundukları yerler- den alınıp çıkarılması ve herbir eyâlet ve sancak mutasarrıfları sınırları içine ulaştırılması ve birbirlerine teslim ederek Rakka'ya nakil ve  öndermeleri için, Sıvas ve Karaman Valilerine ve zikrolunan eyâletlerde bulunan sancaklar mutasarrıflarına ve kadılara, mütesellimlere ve   İstanbul'dan  tayin olunan mübaşire ve miri mukataalar ve evkaf zabitlerine ve Kethüda yerleri,  Yeniçeri  serdarlarına, vilâyet ileri gelenlerine,  Mamalı ve  Pehlüvanlı vesair aşîretler boy beylerine hitaben, yukarıda uzunca yazılan şerefli emir tertübi üzere, Divan'dan şerefli emîr verilmekle, gelen resmî yazı   gereğince kaydolundu[113].

 

 

EKLER 2

RAKA HAVALİSİNDE İSKÂN OLUNAN TÜRKMEN  AŞİRETLERİNİN  ANADOLU'YA DAĞILDIKLARINA DAİR[114]

 

Raka  beylerbeğisi Hüseyin  dame ikbalihuya  hüküm ki Raka  eyaletinde vaki nehri Belic  kenarında Akce kale ve Ayni ziri Raka’ya varınca  ol havalide  vaki  kura ahalisi bundan akdem tekâlif ve nevayibin kesreti tevarüdünden ve Urban eşkıyasının istilâsından perakende ve perişan ve arazileri hâli ve emakinleri harab olub canibi mirîye mu'temedün bih bir nesne hasıl olmaduğundan gayri ol havalilerde mürur ve ubur iden ebnai sebil dahi salim olmaduğundan mevazıı merkume ma'mur ve  âbâdan  ve ebnai  sebil  emin  ve mutmein  olmak üzre bundan akdem  Maliye  ve Divanı  hümayunum  tarafından  sadır olan evamiri şerife mucibince ziraat ve hiraset eyledikleri arazinin tehammüllerine göre  humüs ve  yahud  sülüslerın  ve bağ ve bostanlarından bihasbeşşer'  iktiza  iden  hukuku arazilerin canibi mirîye edâ idüb ol havalileri Urban ve eşkıya  mazarratlarından gereği gibi muhafaza ve ahalisini ve ebnai sebili emin ve mutmein eylemek üzre avarızı divaniyye ve sayir rüsumu raiyyetden muaf ve müsellem olmak şartile Boz Ulus mandesi Türkmanından İzeddin ve Küçeklü  ve  Avşar ve İnallu ve Anter ve  Acarlu ve  Cemolu ve  Ömerlü tevaii  ile maan ve şark  Çağırganlu cemaatleri ve Hamze Hacılu Bidil beğ oğlu Mehmed tevabü  ile Beğdili Türkmanına tâbi Ulaşlu cemaati dahi kethudaları Ali beğ ile Buraklu cemaati kethudası Muharrem  oğlu Musa ve Hacı Bal oğlu  dört yüz nefer ile mezkiir Boz Ulus mandesi cemaatlerine  ilhak  olub  sekiz  yüz nefer olmak üzre  ve  Üsküdar  emrine  tâbi  Beğdili cemaatlerinden Beğmişlü cemaati kethudaları Hacı Ali oğlu Ganem tevabii ile beşyüz nefer ve Kara Şeyhlü cemaati kethüdaları Topal oğlu Assaf tevabii ile altıyüz nefer ve Boz Koyun cemaati Firuz beğ oğlu Şahin tevabü ile altıyüz nefer ve yine Boz Koyunlu Seyif Han tevabü ile ikiyüz nefer ve Dimliklü cemaati Yir Budak oğlu Mehmed ve Satılmış kethudaları  ve tevabü ile beşyüz nefer ki cümlesi üç bin ikiyüz nefer olur ve bunlardan maada Beğdili aşayirinin sayirleri umum üzre nehri Belic kenarında olan nevahide  iskân  olunmuş  iken  senki  mumaileyhsin  mücerred  senin ademi tekayyüd ve ihmal ve tekâsülünden naşi kabaili merkumeden ve cemaatleri ahalisi  içlerinden bazısı  eşkıyanın tahriki ile mutavattın oldukları yerlerinden kalkub Rum'a çıkub bazıları fesad ve gekavet üzre oldukları mesmuu hümayunum olub mezburların tanzimi ahvalleri senin uhdene  havale  olunmağla  senden  bu  emirde  kemali  mertebe tekayyüd me'mul ve muntazar iken bu vechile tefrikaları senin taksirine hamlolunmuşdur. Kabaili merkumenin kemafil evvel mevazıı mezkurede iskânları  ve arazü mezkurenin isti'marı aksayı muradı hümayunum olmağla mukaddem tayin olunduğun vech üzre me'mur olmuşsundur. İmdi emri şerifim sana vardığı gibi te'hir ve tevakkuf itmeyüb mezburlar her ne mahalle gitmişler ise  üzerlerine varub içlerinde bu fesada bais olanları  alâ eyyihalin ahz ve bir kal'ade muhkem habs eyleyüb ukubatı meşruadan müstahak oldukları cezaları icra olunmak içün keyfiyyeti ahvallerin vukuu üzre alelesami tahrir ve defter ve rikâbı hümayunuma arz idüb maadasını sadır olan fermanı şerifim mucibince mukaddem ikamet eyledikleri mahallere götürüb iyvâ ve iskân  eyleyesin. Şöyle ki mücerred  şekavet kasdile  ikametden ibâ ve imtina ve  fermanı şerifime muhalefet ve tecemmü' ile fesada cür'et idüb  iktiza ider ise bulundukları mahallere karib olan eyalet ve elviye mütesellimleri ve voyvodalar ve kethuda yerleri ve yeniçeri serdarları ve esliha  istimaline kadir olan askerî ve iş erlerile sadır  olan fermanı şerifim mucibince cemiyyet idüb üzerlerine varub inşaallahü tealâ bieyyi vechin kâne kabaili merkume ahalisini vechi meşruh üzre mukaddem ikamet eyledikleri mahallerde iskân ve emirlerine nizam virüb bu behane ile celbi mal ve teaddi ve tecavüzden ve eşkıyaya himayet ve kendü hallerinde olanlara ve reaya ve berayaya teaddi ve tecavüzden begayet tevakki tecennüb eyleyüb bu babda basiret ve intibah üzre ihtimam eylemem babında yazılmışdır. (1690)

 

  

 

 

KISALTMALAR

a.g.a.                                                 adı geçen ansiklopedi

a.g.e.                                                 adı geçen eser

bkz.                                                    bakınız

s.                                                                             sayfa

 

KAYNAKÇA

ALINTI  YAPILAN KAYNAKLAR

 

1.ANSİKLOPEDİ VE SÖZLÜKLER:

Derleme Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1993.

Meydan Larousse, Sabah Gazetesi Yayını, 1992.

Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Mehmet Zeki PAKALIN, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1993.

2. KİTAPLAR:

ACAROĞLU, M. Türker, Bulgaristan’da Türkçe Yer Adları Kılavuzu, , Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folkor Araştırma Dairesi Yayınları, Ankara, 1988.

AKDAĞ, Mustafa, Türk Halkı'nın Dirlik ve Düzenlik Kavgası-Celâlî İsyanları, Cem Yayınevi, İstanbul, Eylül 1995.

ALİ KEMALİ, Erzincan Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 1992.

BALABAN, Mehmet Ali, Balaban Aşireti Soy Seceresi, (Kendi Yayını), İstanbul, Ekim 1998.

ERÖZ, Mehmet, Yörükler, Türk Dünyası Ararştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1991.

EYUBOĞLU, Sabahattin, Pir Sultan Abdal, Cem Yayınevi, 5. Basım, İstanbul, Haziran 1997.

FIRAT, M. Şerif, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Türk Kültürü Araştırma Enstütüsü Yayınları, 5. Baskı, Ankara 1983.

GÖKBİLGİN, M.Tayyib, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâdı Fâtihân, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1957.

IŞIK, Adnan, Malatya (1830-1919), (Kendi Yayını), İstanbul, 1998.

KAPLAN, Adem, Tanyeri Ağarırken, Erzincan İli Tanyeri Nahiyesi Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Yayını, 1. Basım, İstanbul, Ocak 1997.

KOZANOĞLU, Abtullah Ziya, Savcı Bey (Tarih Romanı), Türkiye Yayınevi, 5. Baskı, İstanbul, 1958.

KÖPRÜLÜ, Fuad, Osmanlı’nın Etnik Kökeni, Kaynak yayınları, İstanbul, Nisan 1999.

MİROĞLU, İsmet, Kemah Sancağı ve Kazası (1520-1566), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990

NICOL, Donald M, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Çev: Bilge UMAR, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, Haziran 1999.

ORHONLU, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren Yayıncılık, İstanbul, 1987.

REFİK, Ahmet, Anadolu’da Türk Aşiretleri, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1989.

SEVİNÇ, Necdet, Gaziantep’te Türk Boyları, Turan Yayıncılık, İstanbul, 1997.

SÜMER, Faruk, Oğuzlar(Türkmenler), 3. Baskı, Ana Yayınları, Eylül 1980.

SÜMER, Faruk, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992.

ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Hasan Nedim, Anadolu Kültür Mozayiğinden Bir Kesit-BALIYAN, Ürün Yayınları, Ankara, Nisan 1996

ŞAPOLYO, Enver Behnan, Mezhepler Tarikatlar, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1964.

TÜRKAY, Cevdet, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler, Tercüman Kaynak Eserler Serisi:1, 1. Basım, İstanbul, 1979.

YAVUZ, Edip, Tarih Boyunca Türk Kavimleri, (Kendi Yayını), Ankara, 1968

YILMAZÇELİK,İbrahim, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, (Kendi Yayını), 3. Baskı, Elazığ, 1999.

3. MAKALE,DENEME, BİLDİRİ ve BİTİRME TEZLERİ :

DENİZ, Bekir, Balaban Evleri, Fırat havzası Sanat Tarihi Sempozyumu, Fırat Üniversitesi, Fırat Havzası Araştırma Merkezi Yayınları, Elazığ, 1992.

GÜNAY Edip, Alan Araştırmalarında Kaynak Kişilere Emik Yaklaşım, 2. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, 1.Cilt, Kültür ve Turizm          Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayını, Ankara, 1982.

HEZARFEN, Ahmet, Deliorman’da Kızılbaş Köyleri-Kızılburun, Cem Dergisi, 94. Sayı, İstanbul, Ekim 1999.

KURTULMUŞ, Zekeriya, Kırklareli İli Köy Yer Adları, Türk Halk Kültüründen Derlemeler-1993, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 1988.

4.KAYNAK KİŞİLER ve GÖRÜŞME YAPILAN KİŞİLER:

ÖZGÜL, Ali Haydar, (yaş: 55)

BALABAN, Mehmet Ali  (yaş:75)

5. DİĞER KAYNAKLAR:

1.    Dünya Savaşında Erzincan ve Dolaylarında Cereyan Eden Türk-Rus Muharebeleri,           Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul, Şubat 1982.

 

VURGU YAPILAN KAYNAKLAR

 

1.ANSİKLOPEDİ VE SÖZLÜKLER:

Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Mehmet Zeki PAKALIN, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1993.

2.KİTAPLAR:

ATSIZ, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, , Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1992.

DEMİR, Galip, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu ve Ahilik, Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000

DERSİMİ, Nuri, Hatıratım, Doz Yayınları, İstanbul, Ekim 1997.

DERSİMİ, Nuri, Kürdistan Tarihinde Dersim, Doz Yayınları, İstanbul, Ekim 1997.

HALAÇOĞLU, Yusuf, 18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1991.

KOCADAĞ, Burhan, Doğu’da Aşiretler Kürtler, Aleviler, Can Yayınları, İstanbul, Eylül 1992.

OCAK, Ahmet Yaşar, Babailer İsyanı-Aleviliğin Tarihsel Altyapısı, Dergah Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1996.

RIŞVANOĞLU, Mahmut, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, Türk Kültür Yayını, 2. Baskı, İstanbul, 1975.

YALMAN, Ali Rıza, Cenupta Türkmen Oymakları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1977.

3. MAKALE,DENEME, BİLDİRİ ve BİTİRME TEZLERİ :

BARKAN, Ömer Lütfi, İstila Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler, Vakıflar Dergisi, II. Sayı, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını, 1942.

ÖZGÜL, Vatan, Etimolojik Açıdan Balaban, Halkbilimi Dergisi, 12. Sayı, Yaz 1999.

ÖZGÜL, Vatan, Kızılbaşlık’ın Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme, Folklor/Edebiyat Dergisi, 22. Sayı, Yaz 2000.

ÖZ, Baki, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunda Alevi-Bektaşi-Ahi Çevrelerinin Rolü, Yol Dergisi, 2. Sayı, s. 26-35, Ankara, Ekim-Kasım 1999.

4. RAPORLAR :

Dersim, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Raporu, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ekim     1998.

Aşiretler Raporu, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 1998.

 


[1] Balaban sözcüğünün kökeni hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Vatan ÖZGÜL, Etimolojik Açıdan Balaban.

[2] bkz. Fuad KÖPRÜLÜ, Osmanlı’nın Etnik Kökeni.

[3] Kızılbaşlık ve Türkmenlik tarihsel gelişimi hakkında genel bir bilgi için bkz. Vatan ÖZGÜL, Kızılbaşlık’ın Tarihsel Gelişimi ve Türkmenler Üzerine Bir Deneme.

[4] Bu konuda ayrıntılı bilgi için başvurulabilecek kaynaklar: Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Atsız; Ömer Lütfi BARKAN, İstila Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler; Ahmet Yaşar OCAK, Babailer İsyanı-Aleviliğin Tarihsel Altyapısı.

[5] Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, s. 102

[6] Enver Behnan ŞAPOLYO, Mezhepler Tarikatlar; Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Baki ÖZ, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunda Alevi-Bektaşi-Ahi Çevrelerinin Rolü, Yol Dergisi; Galip DEMİR, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu ve Ahilik.

[7] Mehmet ERÖZ, Yörükler, s. 40

[8] bkz. Donald M NICOL, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453)

[9] Meydan Larousse, Osman I ve Osmanlı Devleti maddeleri.

[10] a.g.a. Osman I maddesi, s. 216

[11] Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Atsız, s. 28

[12] a.g.e. s. 28, Meydan Larousse, Osman I maddesi, s. 216, Osmanlı Devleti maddesi, s. 222, Balabancık maddesi.

[13] bkz. Meydan Larousse, Savcı Bey maddesi; Donald M NICOL, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), s. 297

[14] bkz. Abtullah Ziya KOZANOĞLU, Savcı Bey (Tarih Romanı).

[15] Meydan Larousse, Balaban Bey maddesi;

[16] Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Atsız, s. 57

[17] a.g.a. Balaban Bey maddesi

[18] Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Atsız, s. 57.   Ayrıca bkz. Meydan Larousse, Evrenos Bey maddesi

[19] Meydan Larousse, Balaban Bey maddesi

[20] a.g.a. Osmanlı Devleti maddesi, cilt 15, s. 222

[21] bkz. Donald M NICOL, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453).

[22] a.g.a. Savcı Bey maddesi

[23] Donald M NICOL, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453). s, 297

[24] a.g.a. Savcı Bey maddesi

[25] a.g.e. s, 297.  Bu konuda kaynaklar arasına kronolojik açıdan çelişkili bilgiler yer almaktadır. Donald M NICOL’ın kitabında bu olay Mayıs 1373 olarak geçerken Meydan Larousse’da 1385 olarak kayıtlıdır. (bkz. Donald M NICOL, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), s, 297; Meydan Larousse, Savcı Bey ve Murad I Hüdavendigar maddeleri.)

[26] a.g.e. s, 297-298; a.g.a. Savcı Bey maddesi

[27] Bu bilgiler Ali Haydar ÖZGÜL (yaş: 55)’den alınmıştır.  Balaban Aşireti’ne mensuptur.  Kendisi bu bilgiyi babası Ali Kemal ÖZGÜL’den edindiğini bildirmektedir.

[28] Mehmet Ali BALABAN, Balaban Aşireti Soy Seceresi. Bu kitapta Balabanlılar’ın şeceresi bulunmaktadır.  Bilgiler, doğrudan en bilgili ve yaşlı kişilerle yapılan görüşmeler ve bir takım Balabanlı büyüklerin ellerinde bulunan yazılı kaynaklara dayanılarak yapılmıştır.

[29] Bekir DENİZ, Balaban Evleri, Fırat havzası Sanat Tarihi Sempozyumu, s. 105

[30] bkz. Cevdet TÜRKAY, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler, s. 53, 222

[31] Acaba Balabancık olabilir mi? Nitekim oğlu olarak -tarihi kaynaklarda geçen- İnce Balaban gözüküyor.

[32] Mehmet Ali BALABAN, Balaban Aşireti Soy Seceresi

[33] M.Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 112-113

[34] Edip GÜNAY, Alan Araştırmalarında Kaynak Kişilere Emik Yaklaşım, s. 129-130)

[35] Bu bilgiyi aktaran M. Şerif FIRAT’tır.  (bkz. M.Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 96) Bilginin kaynağı Ahmet REFİK’in Umumi Tarih, cilt 6’dır.  Bu kaynak Osmanlıca olduğundan M. Şerif FIRAT’ın göndermesinden yararlanılmak zorunda kalınmıştır.

[36] Ali Kemali, Erzincan Tarihi, s. 165

[37] bkz. M.Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 96; Burhan KOCADAĞ, Doğu’da Aşiretler Kürtler,Aleviler, s. 230; Mahmut RIŞVANOĞLU, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, s. 157; Hasan Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Malatya Balıyan Aşireti, s.19; Edip YAVUZ, Tarih Boyunca Türk Kavimleri, s. 372;

[38] bkz. Dersim, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Raporu,  s. 92;  Aşiretler Raporu, s. 108;

[39] bkz. Mehmet Ali BALABAN, Balaban Aşireti Soy Seceresi, s. 32-33; Edip YAVUZ, Tarih Boyunca Türk Kavimleri.

[40] Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, s. 102-103

[41] a.g.a. toponimi maddesi.

[42] Zekeriya KURTULMUŞ, Kırklareli İli Köy Yer Adları, Türk Halk Kültüründen Derlemeler-1993, s. 209

[43] M. Türker ACAROĞLU, Bulgaristan’da Türkçe Yer Adları Kılavuzu, s. 85

[44] a.g.e. s. 369

[45] a.g.e. s. 157

[46] a.g.e. s. 373;  Eski ve Yenibalabanlar Köyü Kızılbaş Türklerin yaşadığı bir köydür. (bkz., Ahmet HEZARFEN, Deliorman’da Kızılbaş Köyleri-Kızılburun, Cem Dergisi, Ekim 1999 sayısı, s. 32-33)

[47] Cevdet TÜRKAY, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler, s. 53; Not: Koyu olarak yazılanlar Balkanlar’da bulunan yerlerdir.

[48] a.g.e. s. 222; Not: Koyu olarak yazılanlar Balkanlar’da bulunan yerlerdir.

[49] bkz. a.g.e., s. 222

[50] Yörük ve Türkmen kavramları zaman zaman birbiri yerine kullanılmıştır.

[51] M.Tayyib GÖKBİLGİN, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâdı Fâtihân, s. 93

[52] a.g.e. s. 99

[53] a.g.e. s. 96; Nitekim şahıs adları ile anılan köy adları listesinde “Balabanlı” adından bahsediyor. (bkz. a.g.e. s. 105)

[54] a.g.e. s. 109, 123, 129, 131, 139, 141, 143, 150, 158, 160, 165, 166

[55] Eşkinci ve Yamak tanımları için bkz. Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü.

[56] M.Tayyib GÖKBİLGİN, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlâdı Fâtihân, s. 255

[57] bkz. a.g.e., s.178, 189, 190, 198, 200, 204, 208, 212, 213, 215, 216, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 234, 240, 242

[58] Adem KAPLAN, Tanyeri Ağarırken, s. 58

[59] Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler), s. 165

[60] bkz. Faruk SÜMER, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü.

[61] Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler), s. 297; Ayrıntılı bilgi için bkz. Faruk SÜMER, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü.

[62] a.g.e. s. 297.

[63] Ev, çadır anlamında kullanılmış olsa gerektir. (bkz. Mehmet ERÖZ, Yörükler, s. 92-116)

[64] a.g.e. s, 298; bkz. ekler 1.

[65] Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, s. 58

[66] Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler), s. 301; Aşiretlerin iskanı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı; Yusuf HALAÇOĞLU, 18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi; Ahmet REFİK, Anadolu’da Türk Aşiretleri; bkz. ekler 2.

[67] Mustafa AKDAĞ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası-Celâlî İsyanları, s. 115-116.  Kısaltmalar ve bazı yorumlar bana ait.

[68] Başa geçmek için kardeşlerini öldürttü

[69] Kızılbaşlar’ı kastediyor.

[70] İsmet MİROĞLU, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), s. 7. Kısaltmalar bana ait.

[71] M. Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 96. Kısaltmalar ve bazı yorumlar bana ait.

[72] bkz. M. Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 151

[73] bkz. Mehmet Ali BALABAN, Balaban Aşireti Soy Seceresi; Hasan Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Anadolu Kültür Mozayiğinden Bir Kesit-BALIYAN

[74] Tahrir, nüfus ve arazi gibi umumi olarak yapılan yazma yerinde kullanılan bir tabirdir.  (İsmet MİROĞLU, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566),, s. 11)

[75] İsmet MİROĞLU, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), s. 34. Kısaltmalar ve bazı yorumlar bana ait.

[76] a.g.e. s. 36. Kısaltmalar ve bazı yorumlar bana ait. 

[77] bkz. Sabahattin EYUBOĞLU, Pir Sultan Abdal.

[78] Faruk SÜMER, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkleri’nin Rolü, s. 172.

[79] a.g.e. s, 177

[80] Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler), s. 308

[81] M. Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 101

[82] bkz. Mehmet Ali BALABAN, Balaban Aşireti Soy Seceresi, s. 38

[83] a.g.e. s. 102. (Kısaltmalar ve bazı yorumlar bana ait.).

[84] bkz. Mehmet Ali BALABAN, Balaban Aşireti Soy Seceresi, s. 53, 222-226

[85] bkz. Aşiretler Raporu, s. 119-120;  Edip YAVUZ, Tarih Boyunca Türk Kavimleri; M. Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi; Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler); Cevdet TÜRKAY, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler

[86] Burada Kadıoğlu (Hüseyin Paşa) ve Yusuf Paşa olmak üzere iki ayrı şahıs kastedilmiş olsa gerektir. (Faruk SÜMER'’in kendi yorumu. Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler), s. 302)

[87] Buradaki Tay ünlü Arab Tayy boyudur.  Muvâli ( herhalde Mevâli) da Tayylar’a mensup başlıca obalardan biri idi. (Faruk SÜMER'’in kendi yorumu, a.g.e.  s. 302)

[88] Poncak: Saçak, püskül. (Derleme Sözlüğü, Cilt 9, Ponçak maddesi)

[89] Yürüyüş halindeki ordunun pişdarlığı (öncü) vazifesini görenler hakkında kullanılır bir tabirdir.  Bunlar ordunun en seçkin efradını teşkil ederlerdi.  Süvari olan çarhacıların sayısı dört-beş bindi.  Bunların amiri “çarhacıbaşı” idi.  (Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, cilt 1, Çarhacı maddesi)

[90] Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler), s. 302; Bu türkünün bir çeşitlemeleri de vardır.  bkz. Ali Rıza YALMAN, Cenupta Türkmen Oymakları; Ali ŞAHİN, Güney Anadolu'da Beydili Türkmenleri ve Baraklar

[91] Faruk SÜMER, Oğuzlar(Türkmenler), s. 278

[92] Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, s. 95; bkz. ekler 1.

[93] bkz. Hasan Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Anadolu Kültür Mozayiğinden Bir Kesit-BALIYAN

[94] a.g.e. s. 31

[95] Adnan IŞIK, Malatya (1830-1919), s. 153

[96] a.g.e. s. 154

[97] bkz. a.g.e., s. 181, 185, 197, 204, 208, 231, 277, 381

[98] bkz. M. Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 96

[99] bkz. Ali Rıza YALMAN, Cenupta Türkmen Oymakları; Necdet SEVİNÇ, Gaziantep'te Türk Boyları.

[100] bkz. M. Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, s. 105-112

[101] Şah Hüseyin Bey ile il bkz. Mehmet Ali BALABAN’, Balaban Aşireti Soy Seceresi, s. 75

[102] M. Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi. s. 112

[103] a.g.e. s. 119

[104] a.g.e. s. 112-113

[105] bkz. Mehmet Ali BALABAN’, Balaban Aşireti Soy Seceresi, s. 75

[106] bkz. a.g.e. s.116, 119

[107] Dağlık Dersim kastediliyor olsa gerek.

[108] İbrahim YILMAZÇELİK, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, s. 77, 78

[109] bkz. 1. Dünya Savaşında Erzincan ve Dolaylarında Cereyan Eden Türk-Rus Muharebeleri, s. 1

[110] Mehmet Ali BALABAN’, Balaban Aşireti Soy Seceresi, s. 122

[111] bkz. İbrahim YILMAZÇELİK, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı.  Ayrıntılı bilgi için bkz. Dersim, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Raporu. 

[112] bkz. Dersim, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Raporu; İbrahim YILMAZÇELİK, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı; Nuri DERSİMİ, Hatıratım; Nuri DERSİMİ; Kürdistan Tarihinde Dersim

[113] Cevdet TÜRKAY, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler, s. 807,808

[114] Ahmet REFİK, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s. 100-102




Kaynak: Vatan Özgül

DİMETOKA'DAN ERZİNCAN'A BİR ALEVİ AŞİRETİ:


           B A L A B A N L I L A R

 
  Heute waren schon 2 ziyaretçi (4 klik) hier! PELGA AŞİRA BALABANU - BALABAN AŞİRETİ WEB SİTESİ  
 
PELGA AŞİRA BALABANU - BALABAN AŞİRETİ WEB SİTESİ Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden